ABDULLAH GÜL: EN İYİSİ PARLAMENTER SİSTEM
Karar gazetesine konuşan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ali Babacan’ı desteklediğini belirtti ve "En iyisi tam demokratik parlamenter sistem" diyerek mesaj verdi.

Abdullah Gül’e, "Helikopter gerçekten bahçeye mi indi?" sorusu yöneltildi ve Gül, "Yok canım. Hemen yan taraf Üçüncü Kolordu zaten, oraya inmişler. Zaten bizim ofisimizle kolordu arasına bir bahçe kapısı var" diye cevap verirken, "Hulusi Akar liseden arkadaşınız galiba değil mi. Hatta İngiltere’de çekilmiş bir fotoğrafınız var, oradaki de Hulusi Bey mi?" sorusuna ise,"Evet doğrudur. Geçmişteki ilişkilerimiz çerçevesinde onlar bana herhangi bir şeyi telkin etme durumunda değillerdi. Onlara git denmiş, geldiler ve saygılı bir şekilde anlattıklarımı dinleyip gittiler" diye cevap verdi.

Gül’ün açıklamaları şöyle;


Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu söyledim. Hatta Cumhurbaşkanı olarak yetkilerimin azaltılmasının bile demokratik nizama daha uygun olacağını sık sık ifade ettim. Çünkü o Anayasa’da Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler bir darbe anayasasında darbenin başının cumhurbaşkanı olduğu düşünülerek verilmişti. O yetkileri parlamenter sisteme inanan benden önceki Cumhurbaşkanları da kullanmamaya çok özen göstermişlerdir. O zaman yeni anayasa taslağı ortaya çıkınca açıkça söyledim. Şimdiye kadar Türk tipi bir parlamenter sistemle yönetildik. Vesayet sistemleri vardı, gölge kabineler vardı. Bunlar Türkiye’nin başına neler açtı. Bundan sonra da Türk tipi bir başkanlık sistemi olmasın dedim. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır. Bunu o zaman da konuştum tavrımı da ona göre koydum.

BABACAN’I VE PARTİSİNİ DESTEKLİYORUM

(“Ali Babacan’ın partisinden bahsedilirken sürekli sizin adınız da geçiyor. Siz bu kurulacak partinin neresindesiniz?” sorusu üzerine)

Tabii ki destekliyorum. Ali Bey’in karakterine, eğitimine, bilgisine, siyaset üslubuna güvenen ve takdir eden bir insanım. Aslında bunu Ali Bey çok dürüst ve samimi bir şekilde kamuoyuna açıkladı. Ben cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra aktif siyasetin içinde olmayacağımı söylemiştim. Ben tutarlı olmaya çalışan bir insanım. Dolayısıyla gündelik siyasetin içinde değilim. Ancak yakıcı memleket meseleleri varken tecrübemi kendime saklayacak bir insan da olmam beklenemez. Memleketimin faydasına gördüğüm temel konularda usulüne uygun bir şekilde siyasete katkı sunmak ve görüşlerimi paylaşmak hem hakkım hem de görevim. Ali Bey parti kurma çalışmalarını sürdürürken kamuoyunu gerektiğinde bilgilendiriyor ve benimle de zaman zaman görüşüyor.

AK Parti'yi kurarken hazırladığımız programlar, beyannameler ciddi bir emek mahsulüydü ve bilinçli olarak yazılan şeylerdi. Aramızdan birinin kalemiyle yazılıp konan şeyler değildi. O zaman onları çok içselleştirenlerimiz vardı.

AK Parti kuruluş ilkelerinin ve değerlerinin ben hala çok doğru olduğuna, Türkiye için çok geçerli olduğuna inanıyorum. Son dönemlere kadar beni davet ettikleri kongrelere yazdığım mesajlarda da hep onları hatırlattım ve o kuruluş ilkelerine dönmenin çok doğru olacağını söyledim. Türkiye çok olağanüstü dönemlerden geçti. Hain bir darbe teşebbüsü, onun travması, bütün bunlar yaşandı.

Türkiye'yi buradan süratli bir şekilde çıkarmanın yolu, gelişmiş demokrasilere sahip ülkelerdekine benzer bir demokratik nizamı, yüksek hukuk prensiplerini ihdas etmek ve insan hakları ilkelerini bihakkın uygulamakla mümkün. Türkiye’nin bugün karşılaştığımız sıkıntılardan süratli bir şekilde kolaylıkla çıkabileceğine ve bunun da ekonomik kalkınmayı beraberinde getireceğine inanıyorum. Açık söyleyeyim, bunları kimler başarabilirse onlar Türkiye’ye en hayırlı hizmeti yapmış olur. Aksi takdirde gündelik meselelerle bocalayıp kendi kendimizi boş yere tüketmiş oluruz.

Herkese, ve şu anda mevcut yönetime de, söyleyeceğim şu; Türkiye’nin özgürlükçü bir yola girmesi gerekir. Salt güvenlikçi yol, sizi tedbir üzerine tedbir almaya mecbur eder. Bu nedenle hukuk ve adalet en önde gelir. Bu ise en kolay düzeltilecek mesele, burada sadece bir irade gerekiyor. İnsan hakları standartlarının uygulamasını yükseltmekten geçiyor bunun yolu. Türkiye gerçeğini ve imajını çok süratli bir şekilde değiştirebilirsiniz. Özellikle gazeteciler, basın yayın ve sivil toplum örgütleri ve siyasetçilerle ilgili bazı davalar var. Anayasa Mahkemesi bile bunları yanlış buluyor. Bunlar çok süratli bir şekilde düzeltilebilir. Türkiye’nin üzerinden bu yük alınmış olur. Bu tür davaların nelere mâl olduğunu yakın zamanda hep beraber gördük. Eğer AİHM’nin ve bizim Anayasa Mahkemesi’nin kararları dikkate alınarak hareket edilirse bunun Türkiye’ye birden iyimser bir hava getireceğine inanıyorum.

FETÖ’DEN DEVLETİN ÇIKARACAĞI DERS; ŞEFFAFLIK

Buradan çıkartılacak esas ders şu; Kimsenin aklını, fikrini mutlak bir şekilde bir din adamına, bir siyasetçiye veya ideolojik bir gruba teslim etmemesi lazım. İşte bu grubun her şeyi gasp etmesinin, hain darbe girişimine kadar gelebilmesinin altında bu zihniyet yatar. “Düşünmez misiniz, akletmez misiniz” diye sürekli telkin eden bir dinin mensuplarıyız. Koca koca okumuş insanlar aklını fikrini hiç muhakeme etmeden bir yerlere teslim etmiş. Dediğim gibi bu teslimiyet ister dinî bir motivasyon sonucu, isterse bir ideoloji adına olsun her zaman felaketle sonuçlanıyor.

 Her türlü düşünceye, şiddet içermeyen her fikre karşı devletin eşit olması ama şeffaflığı şart koşması gerekiyor. Şeffaflık burada önemli. Devlet bir zamanlar farklı düşüncelere eşit mesafede durmadığı için herkes devlete sızma teşebbüslerinde bulundu. Bu sızma girişimi bazen sağ, bazen sol, bazen din adına olmuştur. Her türlü düşüncenin, şiddet içermeyen fikrin, örgütlenmesi serbest olacak ama şeffaflık şartıyla.

 

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.